Bizim için lisenin ortaları. G.Saray hem ligde hem de Avrupa'da doludizgin gidiyor. Normalde 21 Kasım'da oynanması gereken derbi, 23 Kasım'daki Bologna deplasmanı sebebiyle ilk yarı sonuna doğru erteleniyor. Çarşamba'ya denk gelen 22 Aralık günü için o zamanki maraton tribüne bilet bulduk. Okulu bir günlük askıya alıp erkenden Kadıköy'ün yolunu tuttuk.
Henüz Migros tribündeki inşaatın yeni başladığı o günlerde maraton için de giriş Kurbağalıdere üzerindeki köprü önünden yapılıyordu. Demir parmaklıkların önünde şimdiki metrobüs kalabalığından hallice toplanan kalabalığı copla dağıtmaya çalışan polisten ben de nasibini almıştım. Parmaklıkları aşıp maratona yaklaştığımızda o gece hiç dinmeyecek sağanak başladı. Maratonu tüm ihtişamıyla kapattığını iddia eden çatı tüm sularını aşağıda bekleşen taraftarların üzerine boca ediyordu. Daha içeri girene kadar sırılsıklam olmuş halimizle meşhur maraton direklerinin kapatmadığı bir yer seçerek maç saatini beklemeye koyulduk. Yağmurun şiddeti maç saati yaklaştıkça artarken yönetim de insaf ederek okul açıktaki taraftarları numaralıdaki boş yerlere alıyordu. Biz de yediğimiz yağmur yetmemiş gibi "açığa bilet alsak şimdi numaralıdaydık" diye hayıflanıyorduk. Yakın zamanda Pendik faciası yaşanmış, Rüştü'yü dövenlere yönetim çapulcu diyince maratondaki grupların ortasında kalan biz "taraftar birdir, hepimiz çapulcuyuz" tezahüratına ortak ediliyorduk.
Maç başladığında oyun Fener'in kontrolünde gözükse de 20. dakikada Hasan Şaş'ın, 10 dakika sonra Marcio'nun birbirine benzer kontraatak golleriyle G.Saray 2-0 öne geçti. Preko ve Moldovan'la zorlanan cılız ataklara rağmen "3-0'dan 4-3, unutmadık hala" tezahüratıyla 89'daki kupa maçına gönderme yapıyorduk.
İkinci yarıya Preko yerine Boliç'le başlayan Zeman elindeki tek kozu sahaya sürüyordu. Moldovan'ın 2. yarı başında orta yapmaya çalışırken attığı golle taraftar iyice havaya girse de ağır sahada Fener'in atakları sonuç vermedi. Mosheou'nun maç sonuna doğru düşürülmesine hakem Muhittin Boşat devam deyince Galatasaray; sonunu Uefa kupasıyla tamamladığı sezonda uzun yıllarca "Kadıköy'deki son galibiyet" olarak anılacak 3 puanı hanesine yazdırdı.
Bizler ise ertesi gün okula gittiğimizde copların, yağmurun ve gollerin darbelerine rağmen "galiptir bu yolda mağlup" mağrurluğuyla ıslak atkılarımızı sınıfın askılıklarında gururla kurumaya bıraktık.